DUYGUSAL GELİŞİM
Duygusal
gelişim, dil gelişimi ve benlik gelişimi ile belirlenir ve desteklenir.
Çocuklar, ancak 2-6 yaşlarında kendilerinin ve başkalarının duygularını
anlamaya yönelik becerilerini geliştirirler. Duygularını sözel ya da sözel
olmayan yollarla ifade ederler.
Bir
duygusal tepki ortaya çıkmadan önce, duygusal tepkiye yol açan durumun
algılanması, bu durumun kişide duygusal ve davranışsal açıdan değişime neden
olması gerekir.
Piaget’e
göre duygu ve biliş gelişimi paralel olur, ancak bağımsız gelişir. Duygusal bir
tepki ortaya çıkmadan önce, duygusal tepkiye yol açan durumun algılanması ve bu
durum kişide, duygusal ve davranışsal olarak bir değişim yaratmalıdır.
Çocukluk
döneminin ilk yıllarında, çocuklar duygularının nedenlerini, sonuçlarını ve
davranışsal ipuçlarını anlayabilirler. 4-5 yaşından itibaren pek çok temel
duyguyu doğru değerlendirirler. Bu dönem, duygusal ifadeleri kullanmaya
başladıkları bir dönemdir ve akranlarını etkileyerek, duygusal ifadelerle
onları yönlendirebilirler. Erken çocukluk döneminde bazı çelişkili duyguları
yaşarlar ve kişinin ne hissedebileceğini anlamakta epey zorlanırlar.
Yeni doğmuş bebeğin heyecansal tepkileri
farklılaşmamıştır. Genel heyecanlanma, heyecan veren ve vermeyen uyarımlara
yapılan basit tepkiler şeklinde gruplandırılabilir. Bebek haz vermeyen
durumlara karşı ağlayarak tepki gösterirken
haz veren durumları ise cıvıldama türünde çıkardığı sesler aracılığı ile
dile getirir
Gülme ve Gülümseme
Hazzın
en açık belirtilerinden biri olan «gülme ve gülümseme» ikinci ay dolaylarında
görülür.
Bebeklerde
uyku sırasında görülen gülümsemenin sebebinin sinir sisteminin kendiliğinden
boşalmasının sonucu olduğu düşünülmektedir.
Bir
başka kişinin yüzünün görülmesi sonucunda oluşan «sosyal gülümsemeler» doğumdan
sonraki 2. haftadan sonra görülmektedir. Bu tür gülümsemeler refleks
gülümsemelerden farklı olup insan sesi, çıngırak sesi vb. sesler duyulduğunda
ortaya çıkmaktadır.
Doğumdan
sonraki haftalarda çocuğun duygusal yaşamında belirgin farklar görülmeye
başlar. Bu dönemde çevresini tanımaya, keşfetmeye ilgi duyarlar. Bebeğin bazı yüzleri seçerek ona sıcak
gelenlere gülmesi, bazılarına ilgi göstermemesi ondaki duygusal ifadenin ilk
belirtilerinden sayılabilir.
Çocuklar
büyüdükçe tepkileri giderek daha az yaygın, ama daha çok farklılaşmış türden
olmaya başlamaktadır. Yaşla birlikte sözlü tepkilerin artmasına karşılık, motor
tepkilerin azaldığı görülür.
Bazı Tipik Heyecan Biçimleri
Korku
En
yaygın heyecan biçimlerinden biri olan korku, canlıların görünen ya da görünmeyen
tehlikeler karşısında, bir başka deyişle, iyi kavranamayan farklı bir olaya
karşı gösterdikleri doğal tepkidir. Bebeklik döneminde korkuyu oluşturan
başlıca etkenler, yüksek ses, fiziksel desteğin kaybolması, hayvan, karanlık
oda, yüksek yer, yalnız kalma, acı duyma, ani yer değiştirme ya da yabancı
kişi, yer ve objelerle karşılaşma şeklinde sıralanabilir.
Yeni doğmuş bebekler, daha
büyük bebeklere ve çocuklara oranla, daha çok sayıda uyarandan korkarlar.
Çocuklar büyüdükçe, korkular giderek hayali olma yönünde yoğunlaşır ve çocuk,
karanlığa, ölüme ya da yaralanmaya bağlı olarak yaratılan hayali olaylardan
korkmaya başlar.
Altıncı ayda başlayan ve bir
yabancıyla karşılaşıldığında duyulan korku, birinci yaşta en yüksek düzeye
ulaşır ve giderek kaybolur.
8-24 aylık çocuklar, anne
babaları ya da alışkın oldukları diğer yetişkinler yanlarından ayrıldıklarında
korku tepkisi gösterirler. “ Ayrılık endişesi “ (separation anxiety) adı
verilen bu korku 2 yaşından itibaren azalır ve 4 yaşında ise tamamen kaybolmaktadır.
2-5 yaşları arasında en sık
rastlanan korkular arasında hırsız, hayali yaratıklar, köpek, hayvan,
karanlık, motor gürültüsü,
şimşek, ani ses ve yanlız kalma korkularıdır.
6-12
yaşlarından itibaren bu karakteristik korkular
yerini bedensel yaralanma, okula ilişkin korkular ve
sosyal ilişkileri içeren korkulara
bırakmaktadır. Bu korkulara 11-12 yaşlarından itibaren belirgin bir düşüş
göstermektedirler.
Araştırmalar
korkuların 6 yaşından 12 yaşına kadar giderek azaldığını göstermektedir. 11 yaşından
itibaren korkularda belirgin bir düşüş görülmektedir. Araştırma sonuçlarına
göre kızlarda erkek çocuklara oranla daha çok korkuya rastlandığı
kanıtlanmıştır.
Çocukta korku, koşullanma
(conditioning) yoluyla olduğu gibi, anne ve babayı örnek almak suretiyle ya da
anlatılan öykülerden etkilenerek de oluşabilmektedir.
Yaşa bağlı olmaksızın,
korkunun en önemli karakteristiği, uyarının ani ve beklenmeyen bir anda ortaya
çıkmasıdır.
Çocuğun ne zaman ve neden
korkacağını saptamak oldukça zordur. Korkunun oluşumu, çevredeki koşullara,
uyarının veriliş biçimine, geçmiş yaşantılarla, o andaki fizyolojik ve
psikolojik duruma bağlıdır.
Çocuğu tehdit etmek, çocuğun
başından geçen bir olay ya da deneyim, onda bazı korkuların oluşmasına yol açabilmektedir.
Çocuğun korkularını etkileyen başlıca faktörler
şunlardır:
1. Zeka
2. Cinsiyet
3. Sosyo-ekonomik statü
4. Sosyal ilişkiler
5. Fizyolojik koşullar
6. Kişilik yapısı
İleri düzeyde yerleşmiş korkular, başarılı bir eğitim yöntemi, çocuğa
verilecek sevgi, güven ve kendine güvenme duygusuyla giderilebilir. Korkunun
tedavisi uzun süreye gereksinim göstermektedir. Çocuğu korku duyduğu objeyle
karşı karşıya getirmeye çalışmak da hatalı bir yöntemdir. Onun korktuğu
o0bjeden uzaklaşmasına izin verilmeli ve ona güven duygusu aşılanmalıdır.
Çok sık yaşanan bir heyecan türüdür. Özellikle çocukluk döneminde öfkeyi
oluşturacak uyaranlar çoktur.
Çocuk öfke tepkisini bir savunma aracı gibi kullanmasını kısa süre içinde
öğrenir. Öfkelendiği an dikkati çekeceğini ve istediğinin yerine getirileceğini
bilir. Çocukta bu tepki yaşla birlikte artar.
Çocuklar neden
öfkelenir?
•
Yeteneksizliğinden dolayı öfkelenir
•
Faaliyeti durdurulduğu zaman öfkelenir
•
Başkasının baskısıyla bir şey yaptığı zaman
öfkelenir
•
Otorite karşısında sık sık öfkelenirler
•
İstediği bir şey yapılmadığı zaman öfkelenir
Yapılan
bir araştırmada 1,5 ile 3 yaşlarındaki çocukların öfkeleri genellikle şu
sebeplerden dolayı ortaya çıkmaktadır:
•
Oturakta oturmaya zorlanması
•
Oynamakta olduğu oyuncağının elinden alınması
•
Yüzünün yıkanması
•
Odada yalnız bırakılması
•
Başarıyla sonuçlanmayan bir işle uğraşması
•
Diğer çocuklarla ve yetişkinlerle birlikte
oynamada başarılı olamaması
•
Giydirilmesi
•
Giysilerinin çıkarılması
•
Yıkanması
•
Burnunun silinmesi
Kıskançlık:
Kıskançlık heyecanı, kızgınlık sonucu oluşan, insanlara yönelik bir
içerleme tutumu olarak tanımlanabilir. Kıskançlığı oluşturan ortam çoğu kez
toplumsal kaynaklı olup, özellikle çocuğun sevdiği kişileri içerir.
Kıskançlıkta bir takım karmaşık duygu ve dürtüler rol oynamaktadır.
Kıskançlık, beklenen ilgi, sevgi ve şefkat eksikliğine karşı verilen doğal
bir yanıttır. Kıskanç birey-çocuk, sevilen bireyle ilişkilerinde kendini
tedirgin hisseder ve bu kişinin sevgisi karşısında kendi statüsünü
kaybedeceğinden korkar.
İlk çocuklukta kıskançlık, anne babayı içerir. Çünkü bu dönemde çocuk ilgi
ve şefkat arzular. Küçük çocuklarda kıskançlık ise eve yeni bir kardeşin
gelmesinden kaynaklanmaktadır. Küçük kardeşe duyulan kıskançlık, çocukların
yaşamında en yaygın kıskançlık örneğidir. Bu kıskançlık türünde, çocuk
genellikle saldırgan bir biçimde davranır. Kardeşine vurma, ısırma, sık
rastlanan davranışlardandır.
Kıskançlık nedeniyle çocukta görülebilecek alt ıslatma, tırnak yeme, parmak
emme gibi gerileme belirtileri, onun ruh sağlığını büyük ölçüde etkiler. Bu nedenle anne
babaların yeni bir kardeş dünyaya gelmeden önce çocukları bu duruma
hazırlamaları gerekmektedir. Yaş farkının 5’ten küçük olduğu durumlarda
kıskançlık çok daha şiddetli yaşanmaktadır.
Empati Gelişimi
Empati, bir insanın kendini, karşısındaki insanın yerine koyarak, onun
duygularını ve düşüncelerini doğru olarak algılamasıdır. Çocukların yaşıtları
tarafından kabul edilmelerinde katkıda bulunan etkenlerden biri, empati
kurmaktır.
Küçük bir çocuğun, annesi, kardeşi ya da başka bir çocuk acı çektiğinde,
acı ile ağlaması «empatik acı» olarak nitelendirilmektedir. Bebekler ilk yıl
içinde kendilerini başkalarından ayırt edemezler ve birini acı çekerken
gördüklerinde bu acıyı sanki kendileri de görüyormuş gibi rahatlatılmak isterler.
Bu da empatinin bir işaretidir.
Savunma Mekanizmaları
Her birey kendisini rahatsız eden kaygı durumundan kurtulmak üzere birtakım
girişimlerde bulunur. Buna genel olarak « Savunma » adı verilmektedir.
Savunma mekanizmaları
şunlardan oluşmaktadır.
•
İçe Çekilme Davranışı
•
Gerileme
•
İnkar
•
Bastırma
•
Yansıtma
İçe Çekilme Davranışı
Okulöncesi dönemindeki çocuk, genellikle korkutulduğu ortamlarda sık sık bu
savunma yolunu seçer. Yabancı biri odaya girdiğinde, çocuk ondan gözlerini
kaçırır, odadan kaçar, yabancı bir grup çocuk kendisiyle oynamak istediğinde,
onları reddeder.
Gerileme
Bir ruhsal çatışma, önüne geçilemeyecek ve bireyin uyumunu tümüyle bozacak
bir düzeye ulaşırsa, birey kolaylıkla uyum gösterebileceği ilkel davranış
örneklerine dönebilir. Örneğin: yeni bir kardeşin doğumuyla büyük olan çocuk
tekrar parmak emmeye, alt ıslatmaya ve hatta emeklemeye başlayabilirler.
Duygusal çatışmalar ve buna bağlı sıkıntı halini hafifletmek için bu
çatışmanın temel öğesini unutma, yok sayma durumuna, yani inkar etmeye
başvurulur.
Örneğin, küçük bir bebek, birden yabancı insanlarla dolu bir odaya
getirildiğinde, onların yüzüne bakacak yürekliliği buluncaya kadar bir süre
kapıya doğru bakar, yani onları inkar eder, yok sayar.
Bastırma
Bilincin kabul edemeyeceği birtakım arzuların bilinçaltına itilmesi
olayıdır. Başka bir deyişle bastırma, herhangi bir şey hakkında düşünmeyi
reddetmedir.
Bir bireyin istenmeyen herhangi bir düşünce ya da eylemini, saldırgan arzu,
nefret veya suçluluk gibi bilinçaltı duygularını, bir başkasına yansıtması
durumudur.
Örneğin hırsızlık yapan bir çocuk, bir diğer çocuğu suçlarken, sadece
eleştiriden kurtulmakla kalmaz, böylelikle suçunu da inkar etmiş olur.
Çocuğun Duygusal Gelişiminde Anne ve Babanın Rolü
Aile içindeki duygusal etkileşim, çocuğun heyecan dünyasını doğrudan
etkiler. Anne babaların sert ve ısrarcı tutumları, çocukta öfke ve endişe gibi
heyecanların görülmesine neden olabilir.
Kendisine daima yalancı olduğu söylenen, anne ve babası tarafından
sevilmeyen, diğer çocuklarla sık sık kıyaslanarak alay edilen ve dayakla
cezalandırılan bir çocukta, kısa ya da uzun süreli gerginlik halleri
görülebilir.
Aynı şekilde aşırı düşkünlük ve taşkın sevgi gösterileri de zararlıdır.
Çocuğun sağlıklı bir duygusal gelişime sahip olabilmesi için dengeli bir
duygusal etkileşim ortamına gereksinmesi vardır. Bu ortamda çocuk, kendisi için
gerekli olan sevgi, sevecenlik ve güveni bulabilmelidir.
0 yorum:
Yorum Gönder